Bu metinde, şoklu hastalara yaklaşımın önemi ve şokun patofizyolojik özellikleri üzerinde durulmaktadır. Şok, doku oksijenasyonunun yetersizliği sonucu organların ve dokuların yetersiz ve bozulmuş oksijen kullanımı ile seyreden bir durumdur. Şokun erken döneminde, aerobik metabolizmadan anaerobik metabolizmaya geçiş gerçekleşir ve laktat birikir. Bu durum hücresel hipoksi, mikrosirkülasyon bozukluğu ve mitokondriyal disfonksiyonla sonuçlanarak birden fazla organ yetmezliği oluşturur. Şok resüsitasyonunun amacı, organ perfüzyonunu ve doku hipoksisini düzeltmek ve şok nedenini hızla tanımlayarak hemodinamik stabilizasyon sağlamaktır. Şokun farklı tipleri bulunmakta olup, her biri farklı etyoloji ve fizyolojik süreçlerle ilişkilidir. Şiddetli hipovolemi, kardiyojenik şok ve geç evre obstrüktif şok kliniği düşük kardiyak debiye karşı sistemik vasküler dirençte artış ile seyrederken, distribütif şok düşük sistemik vasküler dirence karşı kardiyak debinin artışı ile seyreder. Bu bilgiler ışığında, şoklu hastalara yaklaşımın hızlı tanı ve tedavi ile organ hasarını önlemeyi ve ölümü engellemeyi amaçladığı söylenebilir.(AI)
Atıf Sayısı :