Ekolojik Deneyim Olarak Kültürel Bellek Yansımaları
Anahtar Kelimeler
İnsan doğa ile iç içe olmalı kendini sanat vesilesiyle
arındırılmalıdır. Sanat, doğadan ayrı düşünülemez elzem bir gerçektir. Sanatta
ekosistem üzerinde göremediğimiz yıkımlar ve oluşumlar mevcuttur. Sanat kendi
merkezinde bir tür doğaya bakmayı ifade eder. İlk çağlardan itibaren doğayı
taklit eden insan, (mimesis) sanatı kendi yaşamından bir kesit ve
ihtiyaç olarak dile getirmiş ve uygulamaya geçmiştir. İnsanın büyük bir
elementi olan doğa ise meditatif bir denge oluşturarak bizleri merkezine
çekmekte görünmeyeni görünür kılmaya çalışmaktadır. Berger’in “Görme Biçimleri”
adlı kitabında bahsettiği gibi “görme sözcüklerden önce gelmiştir” (Berger,
1986). İnsanın yaşadığı çevre ve sosyal alanlar bu denli önemlidir. Doğanın
bize sunduğu güzellikler kadar bireyler de doğanın içinde olmayı kabullenmeli
ve bu dengede davranmalıdır. Sanat tarihinden örnek vermek gerekirse,
Empresyonizm (İzlenimcilik) akımı bünyesinde ışığın, sürecin resimde
aktarıldığı ve yapı taşının doğanın içinde olmayı vurguladığını görmekteyiz.
Modern sanat sonrası sanayileşme ve sanat nesnesine bir tür eleştiri olarak
çıkan Arazi sanatı da doğa da bulunan en küçük yapıyla bile sanat olabileceğini
vurgulamaktadır. Ekolojik ‘doğa temelli’ ve aynı zaman da performans çalışmalarıyla
anılan sanatçı Joseph Beuys’un, yaptığı 7000 meşe ağacı projesi ile ekolojik
bir formu görmekte ve bir nesneden de öte doğanın ne kadar değerli, sürecininde
ne denli önemli olduğu aktarılmaktadır.
Atıf Sayısı :