Türkiye'nin sahil lagünleri, kötü yönetim ve etkili işbirliği eksikliği, uygun finansman olanaklarına erişim sorunu ve gerekli yatırımların eksikliği gibi nedenlerle özellikle 2000'li yıllardan itibaren kısmen yok olmaya başlamıştır. Bu durum yoksulluk ve sosyo-ekonomik kırılganlıkların gözlemlenebilir hale gelmesine yol açmıştır. Mevcut sahil lagünleri de, örnek bir şekilde etkili ve profesyonel bir yönetim sistemi uygulanmadığı sürece benzer bir tehdit altında kalmaya devam edecektir. Sahil lagünleri, Türkiye'nin kıyıları için olduğu kadar, tüm Akdeniz deniz ekosistemi için de önemli olan doğal sulak alanlardır. Sahil lagünlerinin ve balıkçılık faaliyetlerinin korunması ve sürdürülmesi, hem çevresel ve ekosistem düşünceleri hem de lagün balıkçıları ve ailelerinin ekonomik ve sosyal refahı ve yakın çevredeki insanlar için eşit derecede önemlidir.Sahil lagünlerinin ekolojik önemi, bir lagün ve bir estüaryumun ilgili tanımları konusunda genellikle uyumsuzluk görülmektedir. Bu nedenle, her konu kendi amaçları ve kapsamı doğrultusunda kesin tanımlar gerektirmektedir. Bu bağlamda, sahil lagünü, bir göl veya sulak alan olarak kabul edilen sığ su kütlesi olup, bir veya daha fazla kanal tipi bağlantısıyla açık denize sahip olan ve kendisiyle bitişik kum engelleri tarafından ayrılan, deniz suyunun tuzlu özelliklerinin karasal drenajdan gelen tatlı su ile ölçülebilir şekilde seyreltildiği yerdir. Sahil lagünü tanımına Korkut, Korkut, Alpbaz, Cihaner ve Emiroğlu, Alpbaz gibi araştırmacılar, sığ alanlarda bir tür estüaryum olma özelliği gibi özelliklerin eklenmesiyle genişletmiştir.Sahil lagünlerinin türleri, lagünün konumu ve açık denize olan ilişkisi, kıyı boyunca biriken sediment düzeyleri ve açık deniz suyuna ve çıkış yollarına erişim gibi faktörlere bağlı olarak farklılık gösterir. Bu nedenle, lagün ile açık deniz arasındaki su değişimi miktarı, lagün türlerini belirler: tıkanmış, kısıtlı veya sızdıran. Tüm sulak alan türleri gibi, lagünler de toprak ve su, türler ve besin elementleri gibi fiziksel, biyolojik ve kimyasal bir kompleks olup, biyoçeşitlilik lagünlerin en önemli ekosistem özelliğidir.Sahil lagünleri, ekosistem ve tür zenginliği, tür bolluğu, benzersizlik, genetik varyasyon ve ekonomik değerleri nedeniyle biyolojik çeşitlilik açısından önemli rezervuarlardır. Besin açısından zengin su kütlesiyle sahil lagünleri, birçok balık ve yosun türü, bentik ve pelajik organizmalar, kabuklu ve çift kabuklular ve diğer sucul türlerin yanı sıra göçmen kuş türleri ve diğer vahşi sulak alan yaşamı için doğal sığınaklar oluşturur. Sahil lagünlerinin kültürel değeri, Ramsar Sözleşmesi tarafından \"insanlar ve doğa arasındaki karmaşık etkileşimler sonucunda ortaya çıkan sulak alan manzaraları ve doğal yaşam\" olarak tanımlanır.Ekolojik, turistik, rekreasyonel ve ticari önemleri nedeniyle sahil lagünlerine yakınlıkta sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel etkileşimler en yoğun şekilde yaşanır. Ramsar Sözleşmesi'ne göre, sahil lagünleri, sel kontrolü ve yeraltı suyu yenilenmesi gibi ekosistem hizmetleri aracılığıyla kıyı toplulukları için önemli bir rol oynamaktadır. Deniz ürünleri üretimi açısından sahil lagünleri, basit balıkçılık alanlarından yoğun akvakültürün uygulandığı alanlara kadar değişen alanlar olarak tanımlanır.20. yüzyılın sonunda, Akdeniz'e sınır olan sahil lagünlerinde yıllık 13.000 ton Avrupa levreği, çipura, kefal, dil ve yılan balığı üretimiyle yaklaşık 29.000 hektarlık bir alanda balık davranışına dayalı geleneksel bir balıkçılık şekli uygulanmaktaydı. Özellikle lagünlerde bulunan zengin balık toplulukları, Akdeniz havzasındaki insan yerleşimleri için gelir ve geçim kaynağı olmuştur. Antik çağlardan beri sahil lagünleri, kıyı topluluklarının balıkçılık kullanım modellerini ve geleneksel lagün yönetim modellerini geliştirmek için önemli mekansal potansiyellere sahip olmuştur. Lagünler, bu nedenle Akdeniz ve dünyanın diğer bölgelerinde zaman ve mekanda uygulanan tarihs(AI)
Atıf Sayısı :