Bu bölümde, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişkisi ele alınmaktadır. Cinsiyet, biyolojik olarak kadın veya erkek olmayı ifade ederken, toplumsal cinsiyet ise toplumun kadın ve erkeklerle ilgili algıları, beklentileri ve atfettiği rolleri tanımlamaktadır. Cinsiyet kimliği ise biyolojik cinsiyetten farklı olarak sosyal ve kültürel olarak inşa edilen bir kavramdır. Siyaset ise toplumsal bir olgu olup, kişilerarası ilişkiler bağlamında gerçekleşir. Kadınlar da bu siyasi yapı içinde yer alır ve bu süreçten etkilenir. Ancak tarih boyunca kadın-erkek ilişkileri, cinsiyete atfedilen roller ve ataerkil toplumsal ideolojiler cinsiyete dayalı eşitsizliğe yol açmıştır. Bu nedenle kadın hakları hareketiyle kadınlar için eşit haklar mücadelesi başlamıştır. Türkiye'de de kadın hakları mücadelesi Tanzimat Dönemi'nde başlamış ve Cumhuriyet dönemiyle hız kazanmıştır. Kadınların siyasi hakları da zamanla genişlemiştir. Dünya genelinde ise kadın hakları mücadelesi 18. yüzyılda İngiltere'de ortaya çıkan feminizm algısıyla başlamıştır. Kadınların seçme ve seçilme hakları da zamanla birçok ülkede kabul edilmiştir. Bu bölümde toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişkisi üzerinde durulmuş ve kadınların siyasi alanda yer alması gerektiği vurgulanmıştır.(AI)