Bu metinde, 20. yüzyılda oyun ve sanat arasındaki sınırların giderek belirsizleştiği ve 21. yüzyılda ise bu sınırların sosyal tarihsel bir perspektiften sorgulanmaya başlandığı belirtilmektedir. Küreselleşme ve dijital devrimin ekonomik ve ticari sınırları yeniden tanımladığı bir dönemde, sanatın dönüşümüne yeni formlar ve perspektifler sunulmaktadır. Metinde, sanat ve oyun gibi iki ayrı kategori arasındaki kabul edilen sınırların da yeni bir boyuta taşındığı ifade edilmektedir. 1990'ların başında, sanat zaten oyun ve oyunlaştırmayı bir kavram ve yöntem olarak içermekteydi ve dijital oyun teorileri de dijital devrimin etkisiyle akademide yükselmekteydi. Ancak dijital oyunun bir sanat formu olup olmayacağı belirsizdi. Metinde, bu yeni etkileşimli görüntünün, soğuk savaş silahlanma ve uzay yarışının bir ürünü olarak bilimsel laboratuvarlarda doğmuş olmasına rağmen, teknolojik kopyalanabilirlik çağında sanat dünyasına değil, oyuncak mağazalarının renkli raflarına ve eğlence sektörüne girdiği belirtilmektedir. Metinde, oyunların eğlence ile ilişkilendirilmesi ve sanatın ciddi bir kategori olması gerektiği algısının sorgulanması gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca, metinde Huizinga'nın Homo Ludens adlı eserinde oyunları tanımlarken oyun ve ciddiyet arasındaki kabul edilen çelişkinin temel bir kural olmadığını belirttiği ve plastik sanatlar ile lirik sanatları ayırt ettiği ifade edilmektedir. Metnin sonunda, plastik sanatların maddenin sınırlamalarına ve formdaki kısıtlamalara bağlı olduğu için özgür oyunu tamamen yasakladığı ve müzik ve şiire açık olan mistik alanlara uçma imkanı vermediği belirtilmektedir.(AI)
Atıf Sayısı :