Bu makalede, cinsiyetin biyolojik ve fizyolojik özelliklerle ilişkili olduğu ve toplumsal cinsiyetin ise kültür tarafından oluşturulan kurgusal rolleri ifade ettiği belirtilmektedir. Toplumun siyasi, kültürel ve sosyal gelişmeler ışığında kadın ve erkeğe roller atfettiği ve bu rollerin toplumun sosyal yapısına paralel olarak şekillendiği ifade edilmektedir. Kadınlık ve erkeklik kavramlarının sadece biyolojik ve psikolojik olgularla sınırlı olmadığı, toplumsal örüntülerin bu olguların şekillenmesinde önemli bir rol oynadığı vurgulanmaktadır. Ataerkil toplumlarda kadının ikincil konumunun oluşumunda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önemli bir rol oynadığı ifade edilmektedir. Kadına ve erkeğe atfedilen rollerin ataerkil düzenin bir parçası olduğu belirtilmektedir. Makalede ayrıca, erkek egemen toplumlarda kadının uyumlu, pasif, uysal ve sessiz roller içinde konumlandırıldığı ve kadının bireysel ve toplumsal kimliğinin erkek egemenliği tarafından şekillendirilmeye çalışıldığı ifade edilmektedir. Kadının ezildiği, baskı altına alındığı ve aşağılandığı ataerkil düzende geleneksel kadın imgesinin kurgulandığı ve bu imgenin farklı aygıtlarla yeniden üretilerek normalleştirildiği belirtilmektedir. Makalede ayrıca, toplumun cinsiyet düzeninin eleştirilmesi ve yıkılması için kadının \"tarihsel özne\"ye dönüşmesi gerektiği ifade edilmektedir. Kadın tarihinin feminist araştırmacılar tarafından yeniden yazılması ve okunması ile modern toplumlarda bireyin kimlik inşasında etkili olan kurum ve kuruluşların incelenmeye başlandığı belirtilmektedir.(AI)
Atıf Sayısı :