Bu bölümde, çalışma hayatının bireyler için zorlu, karmaşık ve rekabetçi bir ortam haline geldiği ve bu durumun tüm çalışanların fizyolojik, psikolojik ve sosyal durumları üzerinde önemli bir etkisi olduğu belirtilmektedir. İnsan sermayesi, organizasyonel işleyiş için önemli bir faktördür, bu nedenle çalışanların iş, aile ve kişisel yaşam alanlarında genel olarak iyi olmaları, organizasyonel başarı için önemlidir. Çalışanların mutluluğunu ve iyi olmalarını sağlamak için yöneticilerin yaklaşımı, geleneksel bir bakış açısıyla sorunları ve zayıflıkları düzeltmeye ve tedavi etmeye odaklanırken, çalışanların olumsuz davranışlarına, tutumlarına ve işlev bozukluklarına odaklanmaktadır. Ancak, pozitiflik ve insan güçleri üzerinde odaklanan, insanların zayıflıklarına ve kusurlarına değil, yaşamın olumlu yönlerine vurgu yapan yenilenmiş bir perspektif ortaya çıkmıştır. Pozitif psikoloji kavramını ortaya atan Seligman (1998a), insanların hayatlarının en kötü şeylerini iyileştirmek yerine, \"iyi bir hayat inşa etmeye\" odaklanmaları gerektiğini önermiştir. Pozitif psikoloji, cesaret, affetme, ruhsallık, bilgelik gibi pozitif bireysel özelliklere ve sorumluluk, fedakarlık, çalışma etiği, grup düzeyinde hoşgörü gibi sivil erdemlere dikkat çekerken, öznel düzeyde ise iyi olma, memnuniyet, umut, iyimserlik, akış ve mutluluğa odaklanmaktadır. Bu pozitif psikoloji hareketi, organizasyonel davranış alanında da etkili olmuş ve pozitif organizasyonel davranış (POB) kavramını ortaya çıkarmıştır. POB, pozitif yönelimli insan kaynakları güçleri ve psikolojik kapasitelerin çalışma hayatında performans gelişimi için ölçülebilen, geliştirilebilen ve etkili bir şekilde yönetilebilen bir şekilde incelenmesi ve uygulanması olarak tanımlanmaktadır. Araştırmalar, Psikolojik Sermayenin, insan sermayesi ve sosyal sermayeden farklı olarak 'kim olduğunuz' ve 'kim olmaya çalıştığınız' ile ilgili olduğunu göstermektedir.(AI)
Atıf Sayısı :