Bu bölümde, kent mekânlarının toplumsal, ekonomik ve politik süreçler çerçevesinde nasıl şekillendiği ve bu süreçlerin toplumsal eşitsizlikler, sınıfsal ayrışmalar ve kimlik inşası üzerindeki etkileri incelenmektedir. Kent mekânlarının, yalnızca bireylerin yaşam alanları olarak değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin, ekonomik dinamiklerin ve kültürel dönüşümlerin tezahür ettiği çok katmanlı bir zemin olduğu varsayımıyla hareket edilmektedir. Bu bağlamda, mekânın fiziksel bir yapı olmanın ötesinde, toplumsal mücadelelerin ve politik güçlerin kesişim noktası olarak ele alınması gerektiği vurgulanmaktadır. Modernleşme, kapitalist üretim süreçleri ve neoliberal politikalar çerçevesinde sürekli bir dönüşüm geçiren kent mekânları, sınıfsal ve kültürel dinamiklerin fiziksel ve sembolik izdüşümlerini barındıran alanlar olarak öne çıkmaktadır. Sermayenin mekân üzerindeki tahakkümü, alt sınıfların kent merkezlerinden dışlanmasına ve üst sınıfların bu alanları ele geçirmesine yol açarak mekânsal ayrışmayı derinleştirmektedir. Bu süreç, yalnızca fiziksel bir dönüşümle sınırlı kalmamakta, aynı zamanda toplumsal yapıların yeniden biçimlenmesini de beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda, mekânsal ayrışmanın ve damgalamanın kentsel dönüşüm, soylulaştırma ve neoliberal politikalar ekseninde nasıl derinleştiği ve toplumsal eşitsizliklerin mekânsal düzlemde nasıl görünür hale geldiği ele alınmaktadır. Henri Lefebvre, Manuel Castells ve David Harvey gibi düşünürlerin kavramsal çerçevelerine dayanılarak, mekânın toplumsal bir üretim ve mücadele alanı olarak nasıl işlediği tartışılmaktadır. Bağlamsal olarak, mekânın ekonomik, politik ve toplumsal dinamiklerle şekillenme biçimini anlamaya yönelik bir çerçeve sunulmaktadır.
Atıf Sayısı :